KARAKOYUNLU
 

Menü

Anket

Türkiye,Ermenistan ile sınır olan Alican Sınır kapısını açsınmı açmasınmı
Hiç Bir Durumda Açılmasın. (%73,2)
Açılsın (%14,9)
Şartlarımız kabul edildikten sonra açılsın (%11,7)

Toplam Oy: 587

Tüm Anketler

Takvim

« Mart - 2024

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30 31

İstatistikler

 Toplam Hit: 7253868
 Sitede Aktif: 2
 Ip: 172.70.135.225
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 19
 Toplam Blog: 275
 Toplam Yorum: 121
 Toplam Resim: 0
 Toplam Mesaj: 122

Etiket Bulutu

CANKAT

 

    Tavsiye Et İndir (.doc) Okunma: 4059
Şiirler


 

 

KASİDE YAR

sen yarimin gasidisen
eylen sene çay demişem
xayalini gönderipti
besgi mene ax vay demişem
ax geceler yatmamışam
men sene laylay demişem
sen yatalı men gözüme
ulduzları say demişem
herkes sene ulduz deye
özüm sene ay demişem
senden sonra hayata men
şirin dese,zay demişem
her gözel bendi gül alıp
sen gözele pay demişem
hemin gül batmağıydı
ay batana tay demişem
indi yaya gış deyirem
sadıx gışa yay demişem
gehvayılı yada salıp
men deli naynay demişem
sonra sene yasa batıp
ağları hayhay demişem
ömrü süren men gara gün
ax demişem vax demişem

http://www.7kubbe.net/31_31129_sehriyar-yar-kasidi-kendi-sesinden.html

http://www.facebook.com/alicalar74?v=wall&story_fbid=126797557372068&ref=notif¬if_t=share_reply#!/video/video.php?v=113843518651301&ref=mf  xeyder baba şiirini dinlemek için tıklayın

 

http://www.facebook.com/video/video.php?v=214683785223163

Memmed Hüseyin ŞEHRİYAR


İranın Tebriz şehirinde 1906 yılında doğdu çocukluk yılları baba yurdu olan karaçemenin hoşgenap kasabası Heydarbaba köyünde geçmiştir. Köy adını eteklerinde kurulduğu heydarbaba dağından almıştır. Şehriyar 1936 yılında çok sevdiği babasını kaybeder. Bunun üzerine şiddetli ruh buhranları geçirir. Bu sıkıntılı yıllarını atlatmasında annesinin büyük yardımı olur. Bu ızdıraplı ruh halinin tesiri ile çocukluk yıllarının geçdiği bölgeye gider doğduğu yerlerin değiştiğini görür.Annesininde şehriyara farsça değil kendi dilinde şirler yazmasını arzu etmesinden dolayı Heydarbabaya selam şiir'i doğar.Şairimiz 18 eylül 1988 yılıda tahranda vefat etti sevgi ve saygı ile anıyoruz.

Heydar baba yıldırımlar çaxanda
Seller sular şakgıldayıp axanda
Gızlar ona saf bağlayıp baxanda
Selam olsun şovketiüze elinize
Menimde bir adım gelsin dilinize

Heyder baba gün dalını dağlasın
Üzün gülsün bulaxların ağlasın
Uşakların bir deste gül bağlasın
Yel gelende ver getisin bu yana
Belke menim yatmış bexdim uyana

Heydar baba kekliklerin uçanda
Kol dibinen davşan galxıp gaçanda
Baxçaların çiçeklenip açanda
Bizleride bir mümkünse yad ele
Açılmayan ürekleri şad ele

Garı nene gece nağıl deyende
Külek(rüzgar) galxıp gapı bacanı döyende
Gurt keçinin şengülüsün yeyende
Men gayıdıp birde uşağ olaydım
Bir gül açıp ondan sora solaydım

Heydar baba nene gızın gözleri
Rehşendenin şirin şirin sözleri
Türki dedim oxusunlar özleri
Bilsinlerki adam geder ad galar
Yaxşı pisden ağızda bir dad galar

Heyder baba dunya yalan dünyadı
Süleymandan Nuhdan gelen dünyadı
Oğul doğan derde salan dünyadı
Her kimseye her ne verip alıpdı
Eflatundan bir guru ad galıpdı

Mirze Tağıynan gece gettik çaya
Men baxıram selde boğulmuş aya
Birden işığ düşdü otağ baxcaya
Eyvah dedik gurtdu gayıdıx gaştığ
Heç bilmedik ne vaxt küllügü aşdıx

Heyder baba göyler bütün dumandı
Günlerimiz biribirinden yamandı
Birbirinizden ayrılmayın amandı
Yaxşılığı elmizden alıplar
Yaxşı bizi yaman güne salıplar

Heyder baba guru gölün gazları
Gediklerin sazak çalan sazları
Kend kövşenin payızları yazları
Bir sinema perdisidir gözümde
Tek otorup seyredirem özümde

Heyder baba yolum senden keç oldu
Ömrüm keşti gelemmedim gec oldu
Heç bilmedim gözellerin nec oldu
Bilmez idim döngeler var dönüm var
İtkinlik var ayrılığ var ölüm var

Vergizandan armut satan gelende
Goduğları çekip vurardık bende
Bizde bu yandan eşidip bilende
Şıllag atıp bir gışgırık salardık
Buğda verip armutlardan alardıx

Emme canın bal bellesin yeyerdim
Sonra durup üst donumu geyerdim
Baxçalarda tiringini değeredim
Ay özümü o ezdieren günlerim
Ağaç minip at gezdieren günlerim

Bayram yeli çardakları yıxanda
Növruz gülü gar çiceği çıxanda
Ağ bulutlar köyneklerin sıxanda
Bizden de bir yad eyleyen sağ olsun
Derdlerimiz goy tikilsin dağ olsun

Heydar baba senin üzün ağ olsun
Dört bir yanın bulax olsun bağ olsun
Bizden sonra senin başun sağ olsun
Dünya gaza kader ölüm itimdi
Dünya buyo oğulsuzdu yetimdi

Heydar baba iğit emek itirmez
Ömür keçer efsun bere bitirmez
Namert olan ömrü başa yetirmez
Bizde vallah unutmarız sizleri
Görenmesek helal edin bizleri

Şengülova yurdu aşığ alması
Gahtan gedip orda gonax galması
Daş atması alma heyva salması
Galıp şirin yuxu kimin yadımda
Eser goyup ruhumda her zadında

Heydar baba şeytan biz azdırıp
Mehebeti üreklerden gazdırıp
Gara günün sernüvişdin yazdırıp
Salıp xalgı birbirinin canına
Barışığı beleştirip ganına

Heydar baba kendin günü batanda
Uşakların şamın yeyip yatanda
Ay buluttan çığğıp gaş göz atanda
Bizdende bir sen onlara gisse de
Gissenizde çohlı gem ü güse de

Heçi hala çayda paltar yuyardı

Memmed sadik damlarını suvardı
Heç bilmezdik dağdı-daşdı duvardı
Her yan geldi şıllag atıp aşardığ
Allah ne xoş gemsiz gemsi yaşardığ

Heydar baba bulaxların yarpuzu
Bostanların gülbeseri garpuzu
Çerçilerin ağ nabatı sakgızı
İndide var damağımda dad verer
İtgin geden günlerimden yad verer

Men senin tek dağa saldım nefesi
Sende gaytar göylere sal bu sesi
Bayguşunda dar olmasın gefesi
Burda bir şir(aslan)darda galıp bağırır
Mürüvvetsiz insanları çağırır

Menim atam söfreli bir kişiydi
El elinden tutmax onun iş idi
Gözellerin axire galmışı idi
Ondan sonra dönergeler dönüpler
Mehbetin çırağları sönüpler

      M.Hüseyin ŞEHRİYAR
 
 
 

ŞEHRİYAR’IN TÜRKÇE DİVANI VE HAYDAR BABA’YA SELAM ŞİİRİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

HASAN ALMAZ*

 

Özet: Muhammed Hüseyin Şehriyâr, İran edebiyatında olduğu kadar Türk dünyası edebiyatlarında da tanınmış önemli şairlerden biridir. Türkçe kaleme aldığı şiirlerinden “Haydar Baba’ya Selam” adlı şiiriyle ününü sadece yaşadığı coğrafyaya değil dünyanın değişik bölgesine özellikle de Türk dünyasına duyurmuştur. Bu çalışmada Şehriyâr’ın genelde Türkçe şiirleri özelde ise “Haydar Baba’ya Selam” şiiri üzerinde durularak bu şiirde işlenen temalar değerlendirilmiştir. 

Sadece İran şiir dünyasının değil, Türk dünyasının özellikle de Azeri şiirinin en büyük şairi Şehriyar, kendi zamanının ileri gelen şah­siyetlerinden birisidir. Şehriyar, asıl ününü Farsça şiir söyleme sahasında yakala­mış olmasına rağmen, Türk dünyasında tanınmış olmasını sağlayan ve onu önemli kılan Türkçe şiirleri, özellikle de “Haydar Baba’ya Selam” şii­ridir. Bundan dolayı Şehriyar, bir bakıma Haydar Baba şairi olarak tanınır.

Şairin dört ciltten oluşan külliyatının dördüncü cildi, Türkçe şiirleri­nin toplandığı kitaptır. Bu ciltte toplam 74 şiir yer almaktadır. Bu şiirler ara­sında “Haydar Baba'ya Selam” şiiri, şairin en çok yankı uyandıran şiiridir. Bunun dışında önemli olan şiirleri şunlardır:

Türk’ün Dili, Türkiye’ye Hayali Sefer, Behcetabad Hatırası, El Bül­bülü, Döğünme-Söğünme, Tersa Balası, Sehendim, Muhammed Rahim Haz­retlerine Cevablar, Süleyman Rüstem’e, İman Müşterisi, Zaman Sesi, Yâr Kasıdi, Alnımın Yazisi, Allah Va'desi, Kardaşımın Mezari, İnsansaz İnkıla­bımız, Kafkazlı Kardaşlar ile Görüş, Gözüm Aydın, Yalan Dünya, Derya Eyledim, Naz Eylemisen, Azize, Azize Can, Ancılâ, Gözüm Aydın...

Cildin sonunda “Haydar Baba’ya Selam” ve diğer şiirleriyle ilgili ge­rekli izahlar da yer almaktadır.

Şehriyar’ın Türkçe divanında göze çarpan en önemli özellik, hiç şüphesiz onun kendi halkına, adet, gelenek-göreneklerine ve en önemlisi de anadili olan Türk Diline önem vermiş olması ve bunu birçok yönüyle üstün görmüş olmasıdır. Örneğin, “Türk’ün Dili” isimli şiirinde bunu açıkça dile getirmektedir:

Türk’ün dili tek sevgili istekli dil olmaz

Özge dile gatsan bu esil dil esil olmaz.

Fars şairi çok sözleri bizlerden aparmış,

Türk’ün meseli, folkloru dünyada tektir,

“Türk Evladı, Gayret Vaktidir” isimli şiirinde de bunun gibi özellik­leri öne çıkaran tasvirlere yer verilmektedir. Şair, “Derya Eyledim” şiirinde ise Türk dilini bir çeşme olmaktan  deryaya dönüştürdüğünü ve bunun bir okyanusa dönüşmesi arzusunu dile getirmektedir:

Türki bir çeşme ise men onu derya eyledim,

Bir Soyug me’rekeni mehşer-i kübra eyledim.

Ümidim var ki bu derya hele ogyanus ola,

Ona zamin bu zemine ki müheyya eyledim.

Şehriyar, diğer Türkçe şiirlerinde de buna benzer duygularını sık sık ifade etmekte ve halkının isteklerini hiç çekinmeden Türk dilinin yasaklı ol­duğu bir dönemde dile getirmektedir.

 

HAYDAR BABA’YA SELAM

“Haydar Baba'ya Selam” manzumesi iki bölümden oluşmaktadır. Bi­rinci bölümü, ilk defa 1331/1952 yılında Tebriz'de “Hakikat Yayınevi” ta­rafından basılmıştır. İkinci bölümü de ondan kısa bir süre sonra basılıp ya­yınlanmıştır. Birinci bölüm 76 kıtadan, ikinci bölüm ise 49 kıtadan ibarettir.

“Haydar Baba'ya Selam” şiirinin birinci kısmı Türkiye'de ilk defa 1954'te Azerbaycan dergisinde yayınlanmıştır. Derginin Eylül-Ekim 1954 ta­rihli ve 6-7 (30-31)'nci sayılarında yayımlanmağa başlanan şiir, Temmuz-Ağustos 1955 tarihli 4-5 (40-41)'inci sayılarına kadar devam ettiğini Gedikli'den öğreniyoruz. Şiir hakkında Mehmed Emin Resulzade'nin tanıtıcı makalesi de iki sayı sürmüştür. Şiir aynı tarihlerde Türk Yurdu dergisinin Ocak-Ekim 1955 tarihli sayılarında da yayınlanmıştır. Bundan sonra Ahmet Ateş, “Şehriyâr ve Haydar Baba'ya Selam” adıyla bir kitap hazırlamış ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından 1964 yılında  Ankara'da ba­sılmıştır. Bu kitapta Şehriyâr'ın hayatı, şiirin aslı ve Türkiye Türkçesi yanında açıklayıcı bilgiler de yer almaktadır.

Muharrem Ergin, “Haydar Baba'ya Selam” manzumesinin tümünü, bu şiire nazire olarak yazılan bir kısım şiirlerle birlikte 1971 yılında “Azeri Türkçesi” adıyla yayınlamıştır.

Şehriyâr, “Haydar Baba'ya Selam” manzumesini yazmazdan önce de İran'da ün kazanmış bir kişiliğe sahipti. Bundan dolayı da çağdaş dönemin Hafız'ı olarak bilinmektedir. Fakat annesinin de büyük arzusuyla kendi öz di­liyle şiir söylemeğe başlaması ve “Haydar Baba’ya Selam” manzumesini ka­leme alması şöhreti bir anda İran sınırlarını aşar. Türkçe konuşan halklar ara­sında tanınmasıyla şiirleri dilden dile dolaşıp şarkı ve türküler halinde sazlar eşliğinde okunur. Şehriyâr, bundan sonra da Türkçe şiirler yazdı ancak hiçbiri “Haydar Baba’ya Selam” şiiri kadar yankı uyandırmadı. Şair, bu durumu şu mısralarla ifade eder:

Bah ki Haydar Baba efsane tek olmuş bir kaf

Men küçük bir dağı ser-i menzil-i anka eyledim.

Gerçekten de Haydar Baba dağı bu manzumede başı göklere ulaşan efsanevi bir dağ olur. Hatta bir kısım insan bunun bir dağ değil de çok ulu bir insan olduğunu zanneder. Şehriyâr’ın Divanına bir önsöz yazan Mehdi Rüşen Zemir, şiirin duygu yüklü özelliğine değinmiş ve bu konuda; “Onu bir defa okuyup da yüz kez ağlamayan insana çok az rastlanır. Çünkü “Haydar Baba”, o kadar duygulandırıcıdır ki insanın ağlamaması mümkün değildir. Gerçekleşememiş arzulara, bir daha geri dönmesi mümkün olmayan geçmişe, yüreklere gömülmüş ve hiç kimseye söylenmemiş dert ve kederlere ve bizleri yarı yolda bırakıp giden candan aziz değerli dostların yokluğunu konu eden bu şaheseri okuyup da duygulanmamak ve ağlamamak akıl kârı değildir.” diye­rek düşüncelerini dile getirmiştir.

Bu eserin kaleme alındığı günlerde İran'ın o günkü rejimi, büyük bir halkın diline kilit vurmuş bu arada Azerbaycan halkının da kendi diliyle ko­nuşup yazmasını “Milli birlik ve beraberlik” adına yasaklamıştı. İşte böyle bir ölümcül sessizlik ve suskunluk esnasında Şehriyâr'ın bu manzumesi yükseldi ve bu sessizlik ve suskunluğu bozdu.

Azerbaycan ve Türk edebiyatı için Şehriyâr, her şeyden önce “Hay­dar Baba” şairidir. Bu eserin kaleme alınması, hem şairin hayatında bir dö­nüm noktası hem de Azeri Edebiyatında yeni bir merhalenin başlangıcı oldu. Halk arasında sahip olduğu bu derin ve sarsılmaz saygıyı ve sevgiyi bu şii­riyle kazandı.

Azerbaycan Edebiyatında da büyük bir canlanmanın oluşmasına, in­sanların kendi edebiyatlarına önem vermesine, kendi yurtlarına karşı daha duyarlı olmasına yol açtı.

“Haydar Baba'ya Selam” manzumesinin meydana getirmiş olduğu bu güç ve etki, aslında şairin halkçılığından kaynaklanmaktadır. Halk naza­rında bu kadar öne çıkmasının en büyük nedenlerinden biri de, onun halkıyla beraber yaşayan, halkı gibi düşünen, mahrumiyet çeken, sıkıntılar içinde ya­şayan, halkıyla birlikte kederlenen, onun yanında yer alan, onunla birlikte se­vinen, halkının dilinde olup da dudağına alamadığı arzu ve isteklerini tam bir cesaret ve yiğitlikle, eşsiz bir kararlılıkla terennüm eden bir kişiliğe sahip ol­masıdır.

“Haydar Baba'ya Selam” manzumesi bahar tasviriyle başlar:

Haydar Baba ıldırımlar şahanda

Seller sular şakgıldayup ahanda

ve gönüllerin coşkusuyla sona erer:

Haydar baba senin gönlün şad olsun

Dünya varken ağzın dolu dad olsun.

Şiirin genelinde bir hatırlatma ve hatırlanma söz konusudur. Şairin özellikle çocukluğu döneminde geçirmiş olduğu anıları her satırda gözler önünde canlanmaktadır.

Seher tezden nahırçılar gelerdi

Goyun-guzu dam-bacadan melerdi

Emmecanım körpelerin belerdi.

Tandırların gavzanırdı tüssüsü

Çöreklerin gözel iyi, issisi.

Çocukluğunda oynadıkları oyunlar bir bir gözlerinin önünde canla­nır. Köy hayatı, gelenek ve görenekleri bir bir anlatılır. Sanki bu manzaralar okuyucunun gözünün önünde canlanıyormuş gibi anlatılır. Bu manzaraların yanında köy hayatında yer eden dini motifler de gözlerimizin önünde can­lanmaktadır. Kişi ve şahsiyetlerin adları adeta tüm hayatlarını anlatırcasına zikredilmektedir.

Şair, birinci bölümde köyü ve köylüyü genellikle müsbet bir şekilde ele alır. İkinci bölümde onların çaresizlik, yoksulluk ve medeniyetin nimetle­rinden mahrumiyetlerini açık bir şekilde dile getirir. Bu konuda Ahmet Caferoğlu, Türk Kültürü Araştırmaları adlı eserde şunları söylemektedir:

“Onun bu şiirlerde ele aldığı motifler tamamıyla milli halk hayatın­dan alınmış, folkloriktir. Köyün bütün toplum hayatını inceliği ile aydınlat­mağa çalışmış, ona zarif bir eda ve tasvir gücü vermiştir. Yaşattığı köyünün tipleri ebedileştirilmiş, artık kaybolmaya yüz tutmuş hayat gereklerine Türk zevkini ve rengini vermiştir.”

Şair, halkının yaşamını dile getirmekle birlikte köylünün devamlı içiçe bulunduğu tabiatı da çok güzel bir şekilde nakış nakış çizer. Tabiatta olup biten olayları sesleriyle birlikte canlı bir şekilde gözler önüne serer.

Haydar Baba, ıldırımlar şahanda

Seller, sular şakgıldayup ahanda

Haydar Baba Kurugölün kazları

Gediklerin sazak çalan sazları

Ketgövşenin payızları, yazları

Haydar Baba dağın daşın seresi,

Kehlik ohur dalısında feresi

Guzuların ahı, bozı, karasi 

Şiirde gam ve mutluluk, ağlama ve gülme, üzüntü ve ümit hep bir arada görülmektedir. Şair, adeta ağlarken güldüğünü de göstermektedir. Şiir, tıpkı Mevlana'nın ney'i gibi tanıdıkları hikaye edip ayrılıklardan şikayet et­mekte fakat bunun sonu hikaye ve şikayetlerle bitmemekte aksine dolaylı bir etkileşimle okuyucunun yüreğinde hiç haberi olmaksızın büyük bir muhabbet ve manevi bir huzur hissini uyandırmaktadır.

Şiir ve sanatın cansızı canlandırdığı, ünsüzü ünlü hale getirdiği, ölüyü ölümsüzleştirdiği bu şiirden de açıkça ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de şiir ve sanatın bunların kaynağı olduğu şüphesizdir.

Her Azerbaycanlının evinde “Haydar Baba'ya Selam” manzumesinin Kur'an-ı Kerim ve Hafız'ın divanının kenarında yer aldığı bir gerçektir. Halk, vaktinin en değerli bölümünü bu eserleri okumakla geçirmektedir.        

Bu manzume, Türk gelenek ve göreneklerini en iyi şekilde gösteren folklorik bir eserdir. Hece vezniyle yazılmış ve değişik toplumsal konular hakkında bilgiler sunan ve adeta Türk insanının her tarafta benzer özellikler taşıdığının örneğidir. Köy hayatını, gelenek ve göreneklerini tümüyle içinde toplamıştır.

“Haydar Baba'ya Selam” manzumesi iki ayrı bölümden oluşmuş ikinci bölüm gerçekte birinci bölümün bir uzantısı ve tamamlayıcısıdır. Her iki bölüm de ortam, mekan ve konu itibariyle aynı kaynaktan beslenir. İki bölüm arasında eğer varsa tek fark, birinci bölümün uzaktan gelen bir selam ve mesajı ve ayrılığın getirmiş olduğu acı hatıraları içermiş olması, ikinci bölümün ise yakından yapılan bir gönül yakınması, Haydar Baba ile şair ev­ladı arasında geçen konuşma, bir takım soru ve cevabı kapsıyor olmasıdır. Şiirin ikinci bölümünde, “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.” atasözü gereğince unutulmuş olan hatıraların yeniden gün yüzüne çıkması işlenmek­tedir.

Şehriyâr, birinci bölümde sevdiği dağdan sesinin yankısının yayıl­masını, dünyada ve ufuklarda büyük bir ses yapmasını istemiş,

Men senin tek dağa saldım nefesi

Sen de geyter göylere sal bu nefesi

Haydar Baba da şairin bu isteğine icabet ediyor ve evladının “Hay­dar Baba” feryadını herkesin diline yerleştiriyor.

Gör hardan men sene saldım nefesi

Dedim geyter sal aleme bu sesi

Sen de yahşi simurğ etdin megesi

Sanki kanat verdin yele, nesime

Her tarafdan ses verdiler sesime.

Burada şu noktayı da unutmamak gerekir ki Şehriyâr, bu manzu­meyi kaleme almakla meşhur olmamış aksine Haydar Baba dağı ve çevresi tanınmaya başlanmıştır. Dolayısıyla Şehriyâr, Haydar Baba'ya değil; Haydar Baba Şehriyâr'a borçludur. Nitekim şair “Derya Eyledim” isimli şiirinde bunu şu şekilde ifade eder:

Bah ki Haydar Baba efsane tek olmuş bir kaf

Men küçik bir daği ser-i menzil-i anka eyledim.

“Haydar Baba’ya Selam” manzumesinde anlatım biçimi çok sade ve açıktır.

“Haydar Baba’ya Selam” manzumesi içerik ve konu itibariyle taşı­dığı değerler şu şekilde özetlenebilir:

1. Zevkli ve çekici köy yaşamının mücessemleştirilmesi ve birkaç yıl içerisinde unutulması söz konusu olan “folklorik” unsur, anlam ve temala­rın büyük bir kısmının tesbiti.

2. Bu manzumenin tümünde gam ve mutluluk, ağlama ve gülme, üzüntü ile ümit hep bir arada kullanılmıştır. Şairin bu sözleri bir çalgı misali dinleyicinin veya okuyucunun kulağına üzüntüyle ümidi, “ağlarken güldüğü” bir halde can yakıcı bir sesle hayatın itibarsızlığından yakınmakta, dünyanın ve onun içindekilerin iyilik ve kötülükleriyle bir efsaneden ibaret olduğunu ve bugün başkalarının efsanelerini anlatan bizlerin de bir gün bu efsaneler zincirine dâhil olacağımızı bunun için de şer ve kötü efsanelerle anılmaktansa hayır ve iyilik efsanesiyle anılmanın daha iyi olduğu görüşünü haykırmakta­dır.

Şehriyâr'ın yaptığı tasvirlere göre hayat, tıpkı bir su kanalında akan su misalidir. Dünyadan göçüp gidenlerin ve ömrün akışının bir tasviridir.

3. Şehriyâr'ın “Haydar Baba’ya Selam” manzumesi de tıpkı Mevla­na'nın “İnleyen Ney”inin sesi gibi tanıdıkları ve dostları hikaye etme ve ayrı­lıklardan şikayetten başka bir şey değildir. Fakat bunun sonuç ve neticesi hi­kaye ve şikayetlerle sona ermez. Aksine dolaylı bir etkileşim yoluyla okuyucunun yüreğinde hiç haberi olmaksızın muhabbet, sevgi, sefa, ruhi bir marifet ve maneviyat hissini uyandırır. Gönlün manzarasını renksizlik ren­giyle ve güzellik duygusuyla süsler.

4. Şehriyâr, bu şiirinde şaşırtıcı bir güç ve kudretle “Asla iki kez görmeyeceğin şeye tap.” sözünü tefsir ediyor. “Haydar Baba’ya Selam” man­zumesi baştan başa bu sözün bir tefsiri gibidir.

“Haydar Baba’ya Selam” manzumesinin ilk bölümünde şair, uzak düşmüş evlat ünvanıyla Haydar Baba’ya bir selam gönderiyor ve bu iyi bahtlı dağı çocukluk günlerinin acı-tatlı anı ve hatıralarının bir “sembol”u olarak görmekte ve tıpkı usta bir nakkaş gibi maharetli bir şekilde büyük bir incelik, zerafet, letafet ve hasretle bu anı ve hatıraları süsleyip resmetmektedir.

İkinci bölümde ise, Haydar Baba'nın meşhur evladı, uzun yıllar ayrı  kaldıktan sonra gözlerini güzel tabiatına açtığı topraklara geri döner. Ancak bu defa  şevk dolu gözyaşlarını gam gözyaşlarıyla karıştırır ve rengarenk ço­cukluk perdesinin görüntüsünü Haydar Baba'nın eteklerinde arar. Fakat hü­zünden başka bir şey bulamaz. “Haydar Baba”nın şair çocuğu, doğduğu top­raklara döndüğünde gözlerinde o “gençlik” gözlükleri olmadığından kaybet­miş olduğu cennetini bulamaz ve çocukluğunda gördüklerini yaşadıklarını yeniden görüp yaşayamaz. Bunun için de dönmeğe ve gönlünü eski hatıra­larla hoş tutmaya mecbur olur. İkinci bölümde dile getirdiği konular da bu üzüntüden olsa gerek. Ayrıca bu bölüm, şairin bir hasret edebiyatı şairi ol­duğu da ortaya çıkar.

Haydar Baba'ya Selam manzumesi adeta hayatın tümünü gözler önüne seren bir ayna gibidir ve burada görülen şey daha çok ağlamadır. Gül­meye daha az rastlanır. Bu gülme de aslında ağlamayla karışık bir gülmedir. Bu da şairin hayatının hep hüzünlü geçtiğini gösterir:

Deyne menim şair oğlum Şehriyâr

Bir ömürdür ğem üstüne ğem kalar

Bu manzumede kullanılmış olan bir takım tabir, kinaye, teşbih ve istiareler vardır ki sahip oldukları bu letafet ve zarafeti olduğu gibi bir başka dile tercüme etmek asla mümkün değildir. Örneğin;

Koy kuzular ayın-şayın otlasın.

mısraındaki “ayın-şayın” ıstılahını bir başka dile aynı zarafet ve letafetle ter­cüme etmek mümkün olabilir mi?  Haydar Baba'da bunun gibi örneklere sık sık rastlamamız mümkündür.

Şair, geçmiş günlerin anısına bazen öyle bir dalar ki taş yürekleri bile eritir:

Kaş kayıdup bir de uşah olaydım

Bir gül açıp ondan sora solaydım

Ah üzümi o ezdiren günlerim

Ağaç minup at gezdiren günlerim.

Şiiri bir defa dahi okuyan bir kişi rahatlıkla büyük bir kısmını zih­ninde canlandırır ve onu asla unutamaz. Yukarıdaki örnek bunu çok güzel bir şekilde göstermektedir. Çünkü herkesin çocukluğunda oynadığı bir oyunu gözler önüne sermektedir. Yine herkesin zihninde kalabilecek şu kısımda ol­duğu gibi:

Haydar Baba nene kızın gözleri

Rehşende'nin şirin şirin sözleri

Türki dedim ohusunlar özleri

Bilsinler ki adam gider ad kalar

Yahşi pisden ağızda bir dad kalar.

“Haydar Baba’ya Selam” Manzumesine Yapılan Nazireler:

Haydar Baba'ya Selam yayınlandıktan çok kısa bir süre sonra büyük bir yankı bulur ve yankısı Türkçe konuşan halklar arasında bir anda yayılır. Özellikle İran'da Türk Dilinin yasaklanması halkın diline duyduğu özlemi gi­dermede bu gibi şiirlerin etkisi çok olmuştur. Halkın kendi diline karşı hassa­siyetle eğilmesi yolunda ilk adımı Şehriyâr atmıştır. Bundan sonra da Türkçe şiir söyleyen şairler, ondan cesaret alarak şiirine nazire yazmışlardır.

Şiir yayınlanır yayınlanmaz yankılar duyulmağa başladı. İran Azer­baycan'ında Mehmed Hüseyin Sahhaf Cennetimekan Tebrizî, Cabbar Bağçeban, Nusretullah Fethî, İnayetullah Eminpur, Ali Tebrizî, Bulut Karaçorlu Sehend, Muhammed Ali Saibî gibi şairler, nazire yazmağa başla­dılar.

Kuzey Azerbaycan'da ise hemen hemen her şairin Şehriyâr ve Hay­dar Baba'ya Selam ile ilgili bir şiiri vardır. Bunlar arasında en ünlüleri ve ta­nınmışları Mehmed Rahim, Süleyman Rüstem, Mir Ebu'l-Fazl Hüseynî (Has­ret), Mehmed Aslan gibi şairlerdir ki bunların Şehriyâr ile ilgili şiir ve anıları çoktur. Bunlar dışında Hekime Billüri, Medine Gülgün, Bahtiyar Vahapzade, Refik Zeka Handan, Halil Rıza, Cafer İftihar, Abbas Ali Kerimoğlu, Hayrullah Kerimoğlu gibi şairleri de görebiliriz.

Şiir Türkiye'de de kısa bir süre içinde yankı bulmuş ve şairler buna nazire yapmışlardır. Türkiye'de Şehriyâr ve Haydar Baba'ya Selam'a yapılan nazireleri Osman F. Sertkaya toplayıp üç mekale halinde Türk Kültürü ve Azerbaycan Türkleri adlı eserde yayınlamıştır.

“Haydar Baba’ya Selam” manzumesine nazire şeklinde şiir yazan şairler arasında Cenani Dökmeci'nin “Bizim Dilden Bizim Köy” adlı 79 dörtlüklü şiiri, Hayrettin Tokdemir'in “Kocabey” isimli 108 beşlikli şiiri, Zeynelabidin Makas'ın “Hoş Hatıralar” başlıklı 47 beşlik ve üç dörtlüğü, Fahri Unan'ın “Çiçekli'ye Selam” adlı 72 beşli manzumeleri zikredilmeğe de­ğer şiirlerdir. Bunlar dışında Şehriyâr'a şiir ve nazire yazan şairlerimiz ara­sında Vecdi Kankılıç, Aydil Erol, Ali Korkut Akbaş, Hüseyin Perviz Hatemi, Servet Gürcanhan, Tuncer Güzelsoy, Nihat Yücel, Mustafa Kayabek, Emin Güzelsoy gibi şairler de sayılabilir.

Şehriyâr'ın bu manzumesi Irak'taki Türkler arasında da yankı bul­muş ve ona nazireler yazılmıştır. Abdullatif Benderoğlu (Gurgur Baba), Dr. Sabah Abdullah Kerküklü (Gözlü Baba), Salahattin Nacioğlu (Ğulam Ba­ba'ya Selam), Hüseyin Ali Mübarek (Tuzhurmatu), Mehmet Mehdi Bayatoğlu (İkinci Kaytez Baba) gibileri “Haydar Baba’ya Selam” manzume­sine güzel nazireler kaleme almışlardır.

“Haydar Baba’ya Selam” manzumesi başta Farsça olmak üzere İtal­yanca, Rusça, Gürcüce, Bulgarca, gibi dillere tercüme edilmiştir. Fakat ne yazık ki bazen kasıtlı bazen de tecrübesizce yanlışlıklar yapılmıştır. Bu ko­nuda Asğar Ferdi ve Hüseyin Ferdî'nin Keyhân-i Hevayi dergisinde yaptıkları açıklamalar ve ele aldıkları yanlışlıklar bize onun tercümelerinin kasıtlı ola­rak değiştirildiğini açıkça göstermektedir.

Manzumenin Farsça’ya tercüme edilmiş birçok nüshası mevcuttur. Şehriyâr bunlardan iki çeviriyi derleyerek divanına almıştır.

Şair, kendisine yazılan nazirelerin çoğuna cevap vermiş ve bunların adını kendi şiirlerinde dile getirmiştir. Nitekim şiirlerin birçoğunda bu isim­lere rastlamamız mümkündür.

Şehriyâr, böylece gerek İran’da gerek Azerbaycan’da ve gerekse Türkiye’de Türkçe bir edebiyatın oluşmasına büyük bir katkıda bulunmuştur. Nitekim Şair, bu konuda şöyle demektedir:

Türki bir çeşme ise men oni derya eyledim

Bir Soyuk ma'rekeni mehşer-i kübra eyledim

Ne tek İran'da menim velvele salmış kalemim

Bah ki Türkiye’de, Kafkaz’da ne kavga eyledim

Türki vallah, analar ohşaği, laylay dilidir

Derdimi men bu deva ile müdava eyledim.

Şair, bu şiirinde Türkçenin geleceğine olan güvenini çok açık bir şe­kilde ortaya koymaktadır.

“Haydar Baba’ya Selam” Manzumesinin Geniş Yankı Bulması­nın Nedeni

Haydar Baba dağını bu kadar meşhur kılan şey, hiç şüphe yok ki Şehriyâr’dır. Eğer Şehriyâr olmasaydı Haydar Baba’yı kimse tanıyamaya­caktı. Bundan dolayı da “Haydar Baba şiiri Haydar Baba dağından daha yük­sektir.” dersek abartmış olmayız. Aksi takdirde eğer bu şiir olmasaydı ruhsuz bir avuç taş ve topraktan başka bir şey olmayacaktı. Evet Leyla, Mecnun’un gözünde ne derece ulu bir hale gelmişse Haydar Baba Dağı da Şehriyâr’ın gö­zünde öyle ulu bir hale gelmiştir ki bu kadar ünlü bir dağ halini almıştır. Zira sanatçının işi, seçmek ve süslemektir, sahip olduğu ruhla cansız tabiata bir şeyler bağışlayıp onu canlandırmaktır. Şair de bunu en güzel bir şekilde yap­mıştır.

Kimi şairler vardır ki kaleme aldıkları şiir veya konularla ölümsüz­leşmişlerdir. Kimi şairler de ele aldıkları konularla hem kendileri ölümsüz­leşmiş hem de ele aldıkları konular ölümsüz bir hale gelmiştir. İşte Şehriyâr da bu tür şairler arsındadır. Örneğin Mehmet Akif dendi mi akla ilk gelen İs­tiklal marşı veya Çanakkale şehitleri adlı şiirleridir. Veya Necip Fazıl dendiği zaman akla hemen “Kaldırımlar” veya “Sakarya” şiirleri, Fuzuli dendiği za­man “Su kasidesi” akla gelmektedir. Veya bunu tersinden söylememiz de mümkündür. Biri zikredilince akla hemen diğeri gelir. Birbirleriyle özdeş bir hale gelmişlerdir. İşte Şehriyâr ile Haydar Baba şiiri de böyledir. Hatta Şehriyâr ve Haydar baba’sı bunları da aşarak kısa süre içinde bütün Türkçe konuşan halklar arasında büyük bir yankı bulmuş ve zihinlerde büyük bir yer edinmiştir.

Elbette bunun bu kadar yankı bulması ve zihinlerde yer edinmesinin birçok sebebi vardır. Türkçe’nin İran’da yasaklanmış olması buna önemli bir sebep teşkil etmektedir. Sokakta bile Türkçe konuşmak yasaktı. Bu durum İran İslam Devriminin olduğu ana dek sürer. İşte böyle yasaklı bir dönemde bu şiir kaleme alınır ve Türk halkı arasında bir anda yayılmaya başlar. Halkın Türkçeye olan susamışlığını da böylece gidermiş olur.

Bu şiirin büyük bir kesim tarafından benimsenmesinin bir diğer özelliği de içinde köy hayatının, gelenek ve göreneklerinin yer alıyor olması­dır.

Bir diğer özellik de şiirin halk diliyle söylenmesi ve folklorik un­surları taşıyor olmasıdır.

Kısacası şiir, halkın kültüründen, adet, gelenek göreneklerinden ve yaşam tarzlarından örnekler sunduğu için dilden dile dolaşıp ezberlenmiştir.

--------------------------------

KAYNAKLAR:

ATEŞ, Ahmet, Şehriyâr ve Haydar Baba’ya Selam, Türk Kültürünü Araş­tırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1964.

ERGİN, Muharrem, Azeri Türkçesi, Ebru Yayınları, 3. bs., İstanbul 1986.

GEDİKLİ, Yusuf, Şehriyâr ve Bütün Türkçe Şiirleri, Ötüken Neşriyat, 3.bs., İstanbul 1997.

KILIÇ, Selahattin - ŞİMŞEK İlhan, Haydar Baba’ya Selam, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993.

MUHAMMEDZADE, Hamîd, Külliyât-ı Eş'âr-ı Türkî-yi Şehriyâr, İntişarât-ı Zerrin           ve İntişarât-ı Nigâh, 8. bs., Tahran hş.1373.

NIKENDIŞ, Buyuk, Hatırat-ı Şehriyâr Bâ Digerân, Neşr-i Süheyl, 1.bs., hş. 1370.

SERVETİYAN, Behrûz, Selam Ber Haydar Baba, İntişârât-ı Suruş, Tahran hş.1374.

ŞEHRİYÂR, Seyyid Muhammed Hüseyin, Divan-ı Şehriyâr, (3 cilt), İntişarât-ı Zerrîn - İntişarât-ı Nigâh, 16. bs., Tahran hş. 1374.

ŞEHRİYÂR, Seyyid Muhammed Hüseyin, Divan-ı Şehriyâr (Türkçe) Hay­dar Baba’ya Selam ekiyle, İntişarât-ı Zerrîn - İntişarat-ı Nigâh, Prof. Dr. Hamid      Muhammedzade’nin açıklamalarıyla, 8. bs., Tahran hş.1373.

TOKATLI, Ümit, Irak Türklerinin "Haydar Baba’ya Selam"a Yazdıkları Bazı Nazirelerden Örnekler", Tuncer Gülensoy Armağanı, Yayına Haz.: Ahmet BURAN,  Bizim Gençlik Yayınları, Kayseri (Tarihsiz).



Dr. Yusuf Gedikli'nin kitabının son baskısında Şehriyâr'ın toplam 92 şiiri yer almaktadır. Bu da Şehriyâr'ın Türkçe şiirlerinin bu güne kadar var olanlarının tümünün bir arada toplanmış halidir. Gedikli, 1996 yılına kadar gerek İran'da gerekse Azerbaycan'da yayınlanmış olan tüm şiirlerini bir araya getirerek yeniden yayınlamıştır.

 Gedikli, Şehriyâr ve Bütün Türkçe Şiirleri, s.115.

 a.g.e., s.115

 Şehriyâr, Divan, c.IV, s.230.

 Behruz Servetiyan, Selam Ber Haydar Baba, s.16

 a.g.e., s.15

 Ahmet Caferoğlu, "Şair Şehriyâr", Türk Kültürü Araştırmaları, Ankara 1964, sayı 1, s. 133-141.

 Behruz Servetiyan, Selam Ber Heyder Baba, s.35

 Şehriyâr, Divan, c.IV, s.230

 Gedikli, Şehriyâr ve Bütün Türkçe Şiirleri, s.123.

 a.g.e., s.125

 a.g.e., s.125.

 a.g.e., s.125.

 Ümit Tokatlı, "Irak Türklerinin Haydar Baba'ya Selam'a yazdıkları bazı Nazirelerden Örnekler", Tuncer Gülensoy Armağanı, Kayseri (Tarihsiz), s.85-101.

Hüseyin Ferdî, Keyhan-ı Hevaî, Sayı. 1054, s.5; Asğar Ferdî, Keyhan-ı Hevaî, Sayı.1050, s.5.

 Şehriyâr, Divan, c.IV, s.229.

===================================================================================================================

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Elveda    
Diyorum;  
Sefası bitti ömrümün,  
Şimdi dağa çıkarım, düze elveda.  
Düze duman çöker, düze kar yağar,  
Bahara elveda, yaza elveda...  
 
Bahtiyar;  
Derinde sızlayıp yaran,  
Kalbini dağlayıp üzer herzaman.  
Göze hüzün çöker, göze yaş dolar,  
Sevince elveda, düşe elveda...  
 
Şimdi özkökünden süzülen benim,  
Özge budaklara dizilen benim,  
Şimdi ne sen sensin ne de ben benim,  
Biz ki biz değiliz bize elveda.  
 
Bahtiyar Vahabzade 
 
 
 
 
Akıl Başka Yürek Başka 
 
Birbirine benzese de  
Yel başkadır, külek* başka  
Itrı da hoş, rengi de hoş  
Gül başkadır, çiçek başka.  
 
Her diki yokuş bilme gel  
Her meyi meyhoş bilme gel  
Her uçanı kuş bilme gel  
Kuş başkadır, böcek başka.  
 
Her derdine ortak benim  
Her ağrını ten bölenim*  
Sen çekensin, Ben gelenim  
Gemi başka, yedek başka.  
 
Hakkın yolu öz yolumdur  
Eğilmeyen düz yolumdur,  
Hayırla şer sağ solumdur  
Şeytan başka, melek başka.  
 
Bir dileğe ben calandım*  
Kah kazandım, kah talandım.  
Ömrüm boyu haçalandım*  
Akıl başka, yürek başka.  
 
Dilek oldu benim adım  
Pervazlandı kol kanadım  
Yetmedi sabrım, inadım  
Amel başka, dilek başka.  
 
Bahtiyar Vahabzade
 
-------------------------------------------------------------- 
 
 

 

 

İlçemiz sakinlerinden Kamil KILIÇ İlçe Kaymakamımız

Esengül KORKMAZ ÇİÇEKLİ’nin Kurban Bayramını Kutladı ve aşağıdaki

Şiirleri Kaymakam Hanıma okudu.


KURBAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

İbrahim nezretmişdi oğlunu kese
Bu bir nasiyetti cümle herkese
Şeytan yolda İsmail’i kes dese
Kurban bayramınız mübarek olsun.

O bağladı ismail’in gözünü
Kimse bozmaz neziri yazını
Baba hiç düşünme kes boğazımı
Kurban bayramınız mübarek olsun.

Çok sürdü kılıcı kesmedi noldu
İbrahim’in rengi sarardı soldu
Koç kuzu hüda’dan kurbanlık geldi
Kurban bayramınız mübarek olsun.

Attılar ateşe yanmadı noldu
İbrahim’in etrafı bağ bahçe oldu
Allah’ın emriydi o sağ kurtuldu
Kurban bayramınız mübarek olsun.

Kamil kılıç size söyler eyvallah
Yusuf’u zindandan kurtaran Allah
İbrahim’in kurbanını kabul eyleyen Allah
Bizimde kurbanımızı kabul eylesin inşallah.

ŞOFÖR YAVAŞ GİT

Gitmiştim Iğdır’a tuğla almaya
Herkes hazır olsun her an ölmeye
Gençlerde hazırdı mezar kazmaya
Mezarı kazdırma şoför yavaş git.

Birdenbire bir gürültü duyuldu.
Torunlarım uykuluydu ayıldı.
Koca dede ölmemişti baygındı.
Bayılmadan dedim şoför yavaş git.

Üç araba birden yolu bağladı.
Torunlarım dede diye ağladı.
Vede bitmemişti Allah sağladı.
Duyma şoför yalvarırım yavaş git.

Düştük bir kanala kapı açılmaz.
Can şirindi asla cannan geçilmez.
İnsan ölmeyince kefen biçilmez.
Kefeni biçtirme şoför yavaş git.

Dede kan içinde bayıldı kaldı.
Acı haber ilçemize yayıldı.
Bütün halk saçlarını yoldu.
Saçları yoldurma şoför yavaş git.

İnanın dünyanın sonu boş imiş.
Artık bahar geldi hava hoş imiş.
İnandım ki herkes bana dost imiş.
Dostlar yayan olsan bile yavaş git.

Karakoyunlu sakinlerinden Kamil KILIÇ

 

 ----------------------------------------------------------------------------------------------

ŞAİİR KAMİL BAY 
Şair kamil BAY 1944 yılında Iğdır ın Karakoyunlu İlçesinde doğdu 1952 yılında karakoyunludaki İlköğretim okuna başlayarak bitirdi. kamil bey çiftçilikle iştikal etmektedir 1964 yılında vatani görevini tamamladıktan sonra evlenim 7 çocuk babası oldu. Kamil BAY birtaraftan çiftçilik yaparken bir taraftan şiir okuyup yazıyordu. şiir kamil bay da bir tutku ve hayat biçimi haline gelmiştir. şaiir yazmış olduğu "KARAKOYUNLU ŞAİİRLERİN DİLİNDE " kitabında yalın ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Başarılarının devamını dileriz...
 
 

YEŞİL IĞDIRIM

Bir alev gibisin içimde tüten

Gördüğüm çiçekler gibisin Iğdır

Gönlümü sonsuzca sevgiye iten

Her zaman dilimde destansın Iğdır

 

Senden uzak kaldım yüreğim sızlar

Gönlüme teselli veremez kızlar

Ay, Güneş tutulsa sönse yıldızlar

Ufkumda ışıksın yetersin Iğdır

 

Ağrı dağlarına baktım yıllarca

Aras Nehrine baktım yıllarca

Gönlümü sevginle yıktın yıllarca

Doğduğum en güzel vatansın Iğdır

 

Menekşe çiçeğin, sıra dağların

Sebzesi, meyvesi güllü bağların

Çok verimli toprağına hayranım

Yeşile bürünmüş güzel Iğdır’ım

 

 

NASIL  DAYANSIN

Derdi gemden göz açamam ağalar

Du edin kara bahtım uyansın

Kim ki beni kim bildirdi uyara

İsterimki alganlara bulana

Gavvas gibi aşk kahrına dalınca

Can çürüte müddetimiz boyunca

Vaz geçmem başım candan gidince

İstemeyen al kanlara boyansın

 

Buruk koynu bu aşığın koynunu

Pek zalimdir asla saymaz sonunu

Bir yar sevdim geri attı gölünü

Böyle derde gönül nasıl dayansın

 
  BEDDUA

Yatasın yatakta, yanın çürüsün

Komşularda etrafına bürünsün

İlikte damarda kanın kurusun

Yine diyorum derdin azdır senin

 

Sevgili peşinde geçirdin bir kış

Başıma getirdin bin bir türlü iş

Ağzında dökülsün kalmasın bir diş

Yine diyorum derdin azdır senin

 

Atın topal olsun, eşeğin yağır

Gözlerin kör olsun, kulağın sağır

Her yoldan geçene yar diye bağır

Yine diyorum derdin azdır senin
 

                       GEÇTİ ARTIK

Bu Dünyayı hoş görünce

Sonu boştur ne var elde

Gönül sevmek istesem de

Geçtik artık sevebilmeme

 

Böyle gelmiş dünya fani

Geçen günler nerde hani

Tüm güzeller sevse beni

Geçti artık sevebilmem

 

Seçerim akı karayı

Ederim hakka duayı

Kendime bir şans bulmayı

Geçti artık bulabilmem

 

Yüreğime çektim dağı

Çok incedir koptu bağı

Sevim desem yüce dağı

Yüksek gelir çıkabilmem

Söyleyecek sözlerim yok

Şükür olsun yüreğim tok

Haksızlığa sabrım yok

Kötülüğü sevebilmem

 

Yalan Dünya sana geldik

Geçti ömür ne öğrendik

Kemal, uçtu gitti gençlik

Geçti artık görebilmem

 
ANA

Sene Ay Dünya desem dünya inciyer
Özün Dünya boyda Dünyasan Ana
Sensiz yetim galar toprakda daşta
Bütün kainata anasan ana

Herden düşünceli Alim olursan
Nağhalet evlada zalim olursan
Nedan çeşmesen nenasan ana
İsteremki senden gabağh ölüm men

Goy çekim yolunda cefanı men
Özün çal balana laylay ana

Bele tez gocalma ana amandır
Ağarmış saçların ne perişandır
Eşgin garemetli gelbin cavandır
Saçına yak hına sen ana

Gilenip eylenip canın ister
Kömeye gelerem bak son nefesde
Sende eks olunur yakşı gafesde
Beke götürmeye aynasan ana

Ana Ana can ana hardasan befadarım
Ana Ana can ana gel menim befadarım
Nece mehribandı ana üreği
Nece rehimlidi ana üreği

Sındırsan saz olur bilki adansan
Sızlayan kemandır ana üreği
Ana Ana can ana hardasan befadarım
Ana Ana can ana gel menim befadarım

Söğüdün balasın çetinde darda
Hemyaz ellerinde boranda garda
Ana Ana can ana hardasan befadarım
Ana Ana can ana gel menim befadarım
Azeri Anonim
ANAM MENE DEMİŞTİ

Anam mene demişti
Oğul , oğul , oğul , can
Oğul seni doyurdum.
Öz mayamman yoğurlum
Oğul sene gurbanam
Dinle meni can bulam
İstetirsen bayrağın
Bayrak olmaz ki balam.
Hansı toprağ bayraksız
Veten olup insana?
Goyma ey yiğit bala
Goyma bayrağım sola
-Anam , anam can anam
Men sene gurban onam
Tek sözünen dönersem
Ak sütün ban haram
Dilim sennen danışır
Üzü garayam ana
Ürekte od dolaşır
Yetiş haraya ana.
Balan birin sevipti
Ona könül veripti
Bacımın toy heleti
Senin iffetin ana.
Men ona yar demişem
Onu namus bilmişem
Bulutlardan danışır
Hilal kimi gaşı yar
Sekkiz köşe yıldızı
üç renkli lel taşı var;
Bir kere yükselipti
Yere düşmeye senin
İsteyirsen ağ südüm
Helal eyleyem sene
Aman verme balacan
Aman verme düşmene
Veten dedik torpağa
Onsuz olmaz ki balam
Kının verirsek bayrağa
Bir daha inmez ana
Onsuz heç üreğimin acısı dinmez ana.
Men ona yar demenem
Bu canımı almazsa
Toprağa veten demem
Bayrağı uc olmazsa
Başındaki garayı
Galdır , sene yaraşmır
Azerbaycan balası
Esir başı daşımır
Bilki adım BABEK'ti
Korku nedir bilmenem
Ölümlernen eğlenen
Kafkasya'lı Türk , menem
O garlı Kafkaslarda
Garip galmış gl menem
Mazlumların ganını
Almadan bil ölmenem
Kafkasların garında
Gar çiçeği Yaşar'ın
Azatlığın uğruna
Feda olsun Yaşar'ın

Hakkı Kösali

BEN KONUŞTUM ANAM DİNLEDİ

Dedim Ana bir mesajım var sana
Dedi mesaj nedir sustu dinledi
Dedim ana gel diyaloğ kuralım
Çevirdi yüzünü astı dinledi.

Bu günkü halime pozusyon dedim.
Bir tabak yemeğe porsiyon dedim.
Başımdan geçene depresyon dedim.
Bu ne sözdür dedi küstü dinledi.

Dedim Ana şükür teknokrat oldum.
Seçimden seçime demokrat oldum.
Koşullar değişti bürokrat oldum.
Yutkundu sesini kıstı dinledi.

Dedim bu pakette kraker vardır.
Hemi sosis hemi cizburger vardır.
Lezzeti çok güzel hamburger vardır.
Midesi bulandı kustu dinledi.

Dedim hep kafirler ataist oldu.
Şeytana tapanlar satanist oldu.
Bizim davulcular batarist oldu.
Elini kalibe bastı dinledi.

Dedim ana ülke girdi krize,
Muhtaç kaldık para denen dövize,
Sen aç kalma dayanamazsın perhize
Korktu yaprak gibi esti dinledi.
Dedim ana çıktık ülke turuna,
Dert dinledik yanıt verdik soruna,
Klip çektik kaset yaptık yarına,
Yeter dedi daha besti dinledi.

Hakkı der; Mesaj almadı benden,
Dedi oğul anlamadın dilinden,
Sen beni çıkrama dinden imandan,
Sonunda sözümü kesti dinledi.

Hakkı Kösali

DANIŞTIM OLMADI

Aklım ermez bu dünyanın işine
Danıştım olmadı, sustum olmadı
Ömür boyu oldum derde aşina
Menim dertten özge dostum olmadı.

Bazen derdim coştu bir tuna oldum
Bazen yar elinde al kına oldum
Bazen dağ başına fırtına oldum
Kükredim olmadı, estim olmadı.

Der, Yaşar'ım sığınmıştım bir dala.
Kırıldı budağım düştüm bu hala
Dosttan geldi bana, her dert, her bela
Barıştım olmadı, Küstüm olmadı.

Hakkı kösali

GARDAŞ

Deyirler gardaşın yoktur vefası
Güya vefasında çoktur cefası
Yalandır a dostlar sözün menası

Herzaman insana gerekti gardaş

Menada derindir giymette yüngül
Gardaşın gedrini sağlığında bil
Ayağın büdreyip tutulanda dil
Vaktında golunda tutanı gardaş

Heç kes tek olmasın goca dünyada
Birgün unudulanlar gec düşer yada
Gızıldan başdaşı goymasada
Tabutun elinde gedendi gardaş

Şairin şiirden başka neyi var
Şair saçlarında düşüpdü ağ gar
Söyle dediklerim galsın yadigaar
Her zaman insana gerekti gardaş
Arğadı güvedi kömekti gardaş

azeri anonim
GÜLÜ KESTİLER

Serçeye kızdılar sırf bu sebepten
Ormanı yaktılar, fili kestiler
Baktım ki adamlar delirmiş hepten
Bülbülü vurdular, gülü kestiler

Boş yere döküldü, çok na-hak kanlar
Zindanda çürüdü nice civanlar
Bu cani vicdanlı sözde insanlar
Çok doğru konuşan dili kestiler

Zimistana döndü bahar yaz indi
Feryat figan oldu, hoş avaz indi
Keman kan ağladı, sustu saz indi
Perdeyi mızrabı teli kestiler

Yaşar: Susmaz şair dil kesilmekle?
Bozulur mu gülşen gül kesilmekle?
Saz susarmı, birkaç tel kesilmekle?
Amma; kalem, mızrap tutan eli kestiler....

Hakkı Kösali
KALPLER TAŞ OLMUŞ

Kalpler taş olup akmayınca
Gül gonca ile dolup, kokmayınca
Sıla hasret olup yakmayınca

Neylesin analar kalpler taş olmuş

Gözler kör olup görmeyince
Ölüm gelip çatıp ölmeyince
Dizler tutulup yürüyemeyince
Neylesin analar kalpler taş olmuş

Neyler şiirler ağlatamazsa
Kalp damarını çatlatamazsa
Ruhu yerinden oynatamazsa
Neylesin analar kalpler taş olmuş

Gönül bahçelesinde yürüyemezsen
O güzel varlığı hizzedemezsen
Tövbe istriğfaları azmedemezsen
Neylesin analar kalpler taş olmuş.
sefer karakoyunlu
NE GALDI

Yağdın bu dünyanın malın devletin
Elini yaşıdır yüze ne galdı
Ayak getti el getir diş yedi
Bakmağdan savalı göze ne galdı
Ne galdı ne galdı bakmağdan savalı göze ne galdı

Ölüm haktır çığmaz olmaz emirden
İpek dona halga salma demirden
Aydı gündü gelip geçir ömürden
Telesirih gören yaza ne galdı
Ne galdı ne galdı Telesirih gören yaza ne galdı

Ay Hazara gelin size söyleyim
Aktı ağlım yaşı çay oldu getti
Ne bey galdı ne paşa ne nöker ne ağa
Hamısı birbirine tay oldu geti

Kimi aygabağa siyah tel dizer
Kimi yardan ayrısalsan dodağın büzer
Kimi yeyip içip sallanıp gezer
Kiminin ağırı zay olup geti

Aşık Ali derdi canda saklaram
Hançer alıp bağırıp başın dağlaram
Gece gündüz nare çekip ağlaram
Hayıf o gözlerime zay olup geti

Aşık alı
   şiir lerinizi gönderin yayınlayalım  [email protected]
  # Yorum Yaz #

İsim :

Yorum :
(Max. 400 Karakter)

 

 
Cankat.Net